Enerjiden teknolojiye, turizmden inşaat-altyapıya, çimentoya çok farklı sektörlerde ve çok farklı coğrafyalarda iş yapan ve bugün dünyanın 15 farklı ülkesinde, 50 binden fazla çalışanıyla faaliyet gösteren Limak Holding ve bağlı kuruluşu Limak Vakfı’nın Yönetim Kurulu Başkanı Ebru Özdemir…
Çocukluğunda hayali, pilot olup göklerde süzülmek olan ama ailedeki herkesin mühendis olmasından da etkilenerek mühendis olmaya karar veren Sn.Ebru Özdemir ile bugüne nasıl geldiğini, kimlerden ilham alarak kariyer yolculuğuna çıktığını ve engel olarak karşısına çıkan tüm duvarları tek tek yıkıp yeniden ama bu kez başarılarla nasıl ördüğünü konuştuk. Limak Holding Yönetim Kurulu Başkanı Sn.Ebru Özdemir’in keyifli ve ilham veren hikayesi ile sizleri baş başa bırakıyoruz.
Ebru Özdemir kimdir? Kariyer hayaliniz neydi? Şu anda hayal ettiğiniz yerde misiniz?
Çocukken pilot olmak istemiştim. Ama annem, babam, kardeşim, dayım, ortağımız ve çocukları da dahil olmak üzere herkes mühendis. Dolayısıyla mühendis olmaya da sıcak bakıyordum ve sonuçta mühendisliğe yöneldim. Boğaziçi Üniversitesi inşaat mühendisliği lisans eğitiminin ardından, ABD’de Fordham Üniversitesi’nde işletme ve finans üzerine MBA’mı tamamladım. Eğitimimi bitirdiğim 1997 yılında Limak’ta çalışmaya başladım.
Sizin ‘liderlik’ tanımınız nedir? Yönetim felsefenizde size göre bir liderin hangi özellikleri olmazsa olmaz? Ayrıca liderlikte ailenin rolünü nasıl değerlendiriyorsunuz?
Liderlerin değişimi iyi görmesi, fark etmesi ve yönlendirmesi yani ‘değişimde ön alması’ gerekiyor. Bu bizi çevikliğe ve adaptasyona getiriyor. Bu sebeple benim liderlik anlayışım, ‘çevik liderliğe’ (agile leadership) daha yakın. Elbette liderlik tanımı, liderliğin gereksinimleri zaman içerisinde değişiyor ve dönüşüyor. Ancak bazı özellikler her zaman geçerli: örneğin vizyon, hız, çeviklik, adaptasyon kabiliyeti ve kapasitesi. Dünyanın ve küresel iş dünyasının gündemi hızla değişirken iyi bir liderin bu değişimi yakından takip ediyor, değişimi öngörüyor, değişime yanıt veriyor olması gerekli. Lider özelliği olarak kapsayıcılığın da önemli olduğuna inanıyorum. İyi bir lideri, çevresinde kim olursa olsun, hiç bir ayrım yapmadan farklı görüşlerden beslenen, bu görüşlere değer veren ve bu görüşleri süzüp etkili kararları verebilen kişi olarak görüyorum.
Ailenin rolü, hayatımızın hiç bir noktasında yadsınamaz: aynen meslek seçiminde olduğu gibi. Bence liderlik için de geçerli bir durum bu: ne gördüğünüz, nasıl yetiştiğiniz, nasıl yetiştirildiğiniz çok önemli.
İş dünyasında üst yönetimde kadınların eşit oranda varlığının nasıl bir fark yaratacağını düşünüyorsunuz?
Industry 4. 0 ve ‘yeni ekonomiyi’ tartıştığımız bu dönemde dünyaca yaşanılan pandemi süreciyle de hızlanan zorunlu bir değişim içindeyiz. Bu değişim, iş dünyasını, fırsat eşitliği perspektifinde kurgulanmış kapsayıcı iş modellerini geliştirmeye ve bunları adapte etmeye itiyor. Dünyada, tüm sektörlerde ve tüm düzeylerde kadınların iş hayatına katılımlarını sağlamak ve küresel rakamları artırmak temel önceliğimiz olmalı. Bu noktada hem bir mühendis, hem bir yönetici olarak değişimi gerçekleştirebilecek, imkansızı kararlılıkla zorlayacak ve hedeflerine ulaşan kadınlara, kadın liderlere her zamankinden daha fazla ihtiyacımız olduğuna inanıyorum. Çünkü değişim için gerekli olan bakış açısı, duyarlılık, iş birliği, yenilikçilik, sosyal sorumluluk bilinci, duygusal zeka kadınlarda çok daha güçlü, çok daha kuvvetli.
“Ben iş dünyası, kalkınma ve sürdürülebilirliğin kesişim kümesinde, fırsat eşitliğini görüyorum.”
Sürdürülebilirlik için “kadın” sizce ne anlama geliyor? Şirketlerde ve ekonominin genelinde kadın gücünün artması neleri, nasıl etkiler?Bu konuda atılması gereken adımlar sizce neler?
Ben iş dünyası, kalkınma ve sürdürülebilirliğin kesişim kümesinde, fırsat eşitliğini görüyorum. Bu alanda Türkiye’de ve dünyada ciddi bir hareketlilik var. Ama almamız gereken uzun da bir yol var. Dünya Ekonomi Forumu’nun 2020 –Küresel Cinsiyet Eşitliği Raporu’na göre, fırsat eşitliği ivmesi bu hızla devam ederse, küresel fırsat eşitsizliğinin kapanması 99,5 yıl alacak. Bir yüz yıl… Fırsat eşitliğinin sağlanması için hiçbirimiz bir yüz yıl daha bekleme lüksüne sahip değiliz. Kadınların bir an önce, her sektörde cam tavanları kırması gerekiyor. Ekonomiye, kalkınmaya, değer yaratmaya dahil edilmesi gerekiyor.
Bu konuda hem birey hem de kurum olarak atmamız gereken adımlar var. Öncelikle rol model ve örnek olmalıyız. Burada hem bireylerin hem de kurumların rol model olmasından bahsediyorum. UNDP Türkiye ile birlikte, Limak Yatırım bünyesinde ‘Eşitlik Mührü Programı’ (Gender Seal Programme) yürütüyoruz. Bu Türkiye’de ilk defa uygulanan bir proje ve amaç, cinsiyetlere duyarlı kurumsal iş modeli oluşturmak. Programı tamamladığımızda Limak Yatırım, ülkemizde bu mührü almaya hak kazanan ilk şirket olacak. Bir sonraki adımda, bu programı Grup bünyesindeki diğer şirketlere yaymayı hedefliyoruz ve elbette Türkiye’de özel sektöre örnek olmayı, rol model olmayı istiyoruz.
Bir diğer yapmamız gereken birlik olmak. Çalışma hayatındaki kadınlar olarak ‘kızkardeşlik’ ruhu içerisinde hareket etmeliyiz. Erkekler bu konuda çok başarılılar. İş dünyasında birbirlerini destekliyorlar ve yükselmelerine ön ayak oluyorlar. Aynı şeyi biz, kadınlar, kadın çalışanlar ve kadın yöneticiler arasında geliştirmemiz gerektiğine inanıyorum. Bu çalışma hayatına adım atacak kadın adaylar için de çok önemli. Son olarak savunucu olmamız ve bu konunun savunulmasında liderlik göstermemiz, rota çizmemiz gerekiyor. Bıkmadan-usanmadan bu konuyu tartışmamız, gündeme getirmemiz, rakamları tekrarlamamız gerekiyor. Sadece kendimiz için değil, bizden sonraki nesildeki kadın çalışanlar için de bu görevi yerine getirmemiz gerekiyor.
İş hayatında ve toplumda kadının yeri konusunda geçmişten bu güne sizin farkındalığınız nasıl gelişti? Bu konunun savunuculuğunda kendinizi nerede görüyorsunuz?
Bu alan artık sadece 8 Mart Dünya Kadınlar Günü ile sınırlı kalmayan ve neredeyse her an, her gün konuştuğumuz, üzerine kafa yorduğumuz bir gündem haline geldi. Bu alandaki tartışmaları önemsiyor ve faydalı buluyorum. Ne kadar çok bu konuyu dillendirirsek, rakamları ne kadar çok tekrarlarsak değişim ve dönüşüme o derece katkı sunacağımıza inanıyorum. Kadın bir mühendis ve bir kadın yönetici olarak bu konuya ilgim her zaman canlıydı diyebilirim. Bunu ayrıca kişisel bir sorumluluk olarak görüyorum. 2015 yılında Limak bünyesinde başlattığımız ve Limak Vakfı çatısı altında gerçekleştirdiğiniz Türkiye’nin Mühendis Kızları (TMK) projesiyle bu alana katkı sağlamak beni mutlu ediyor.
İş dünyasında cinsiyetleşmiş meslekler hakkında önemli bir dönüşüm sürecindeyiz ancak hala yolun başlarındayız. Az önce sizinde bahsettiğiniz ve yürütmekte olduğunuz TMK ile toplumda önemli bir farkındalığa imza atıyorsunuz. Projenin detaylarını, içeriğini ve gelecek hedeflerini sizden dinleyebilir miyiz?
TMK Limak’ın ‘amiral gemisi’; Benim ‘göz bebeğim’. Biz TMK’ya 2015 yılında başladık. Ancak arkasında çok uzun bir planlama süreci var. TMK’yı bir mühendislik projesi gibi ele aldık. Araştırdık, yerel ve uluslararası çapta iyi örneklere baktık, düşündük. ‘Nasıl artı değer yaratabiliriz?’, ‘neyi daha farklı, daha yenilikçi ve daha etkili yapabiliriz?’ diye çaba sarf ettik.
Program bir burs programının çok daha ötesinde. Sertifika programı, teknik konularda eğitimler, İngilizce dil eğitimi, mentor görüşmeleri, koç görüşmeleri, rol model buluşmaları ve zorunlu bir sosyal sorumluluk programı, öğrencilerimize sunduğumuz imkanlardan. Eğitimlerini tamamlayıp, mezun olduklarında ise kariyerlerinin ilk adımlarında yine onlara elimizden gelen desteği vermeye çalışıyoruz. Projenin 6’ıncı yılındayız ve bu yıl 36 mezun daha verdik. Toplam mezun sayımız 102 oldu. Mezun öğrencilerimizin 71’i ilk işlerinde çalışmaya başladılar. Ülkemizin çok farklı şirketlerde çalışma hayatlarının ilk adımlarını attılar. İş arayışında olan mezunlarımız için hem ben, hem ekibim ayrı bir çaba sarf ediyoruz. Mezunlarımız ile birlikte ulaştığımız öğrenci sayımız ise bu yıl itibariyle 430. Gönüllü mentor havuzumuzda aktif rol üstlenen 80’in üzerinde mentorumuz, toplamda ise 150’ye yakın mentor ve koçumuz bulunuyor. İlk yıl sadece 40 öğrenci ve bir avuç mentor ile yola çıktığımız bu yolda bugün kocaman bir aile olduk.
Gelecek hedefi çok önemli. Biz bu projenin hem Türkiye’de, hem bölgede, hem de dünyada çoğalmasını, örnek alınmasını istiyoruz. Projenin ülkemizde gün geçtikçe ilgi görmesi beni ayrıca memnun ediyor.
TMK’ya başlarken kimden ilham aldınız?
Projenin ilham kaynağı rahmetli annem… Gülseren Özdemir. Annem ilkelerinden asla ödün vermeyen idealist bir mühendis ve bir eğitimciydi. Çocuklara, gençlere, kadınlara ve ihtiyaç sahiplerine yardım elini uzatmayı bir yaşam felsefesi olarak benimsemiş bir yardımseverdi. Ankara Atatürk Çocuk Yuvası’nda kimsesiz çocuklarla yıllarca ilgilendi. Mehmetçik Vakfı ile şehit ailelerine ve gazilere destek oldu. Gönlü bol bir hayırsever, fedakar bir anneydi. 2016 yılında annemi kaybettik. Ama bugün onun vizyonunu, gelecek idealini, ismini ve hatırasını Türkiye’nin Mühendis Kızları ile yaşatıyoruz.
“TMK ile yarının lider, sorumlu, duyarlı, girişimci ve iyi insanlarını yetiştirmeyi hedefliyoruz.”
TMK’da geniş bir ortaklık ağına sahipsiniz. Kimler, ne gibi sorumlulukları üstlenmiş durumda? TMK ile gelecek hedefiniz nedir?
Aslında biz TMK projesi ile bir etki yaratıyoruz. Hem öğrencilerimizin, hem de ülkemizin geleceğinde bir etki oluşturuyoruz. Bu sebeple ben TMK’yı ‘kurumsal sosyal sorumluluk’ olarak adlandırmıyorum. Biz aslında ‘sosyal etki’ çalışması sürdürüyoruz. Sizin de söylediğiniz gibi bunu ortaklıklarla yapıyoruz. Aile, Çalışma ve Sosyal Hizmetler Bakanlığı ile Milli Eğitim Bakanlığı, UNDP Türkiye ortaklarımızdan. Ayrıca birçok kurumla, üniversiteyle, sivil toplum kuruluşuyla ihtiyaçlar doğrultusunda ortaklıklar kuruyoruz (Boğaziçi Üniversitesi, Wtech Teknolojide Kadın Platformu, Koçluk Derneği gibi). TMK ile bizlerin amacı, sadece teknik olarak donanımlı genç kadın mühendisleri yetiştirmek değil. TMK ile yarının lider, sorumlu, duyarlı, girişimci ve iyi insanlarını yetiştirmeyi hedefliyoruz. Dokunulmamış insan gücüne dokunmaya, onu uyandırmaya ve ‘yeni ekonomiye’ kazandırmaya çalışıyoruz.
Üyesi olduğunuz veya yönetiminde bulunduğunuz sivil toplum kuruluşları nelerdir? Detay vermeniz mümkün mü?
Hem Türkiye’de, hem yurtdışında birçok sektörel iş örgütünün, sivil toplum kurumunun ve platformun üyesiyim. Dış Ekonomik İlişkiler Kurulu (DEİK) ve Endeavor Türkiye’de Yönetim Kurulu üyesi, DEİK/Türkiye-Kuveyt İş Konseyi’nde ise İş Konseyi Başkanlığı görevini yürütüyorum. Ayrıca Türkiye-Amerika İş Konseyi (TAİK) Yürütme Kurulu, DEİK/Türkiye-Kore İş Konseyi Yürütme Kurulu, Türkiye Sanayici ve İş İnsanları Derneği (TÜSİAD) ve Dünya Ekonomik Forumu (WEF) üyesiyim. 2014 yılında Birleşmiş Milletler Avrupa Ekonomik Konseyi bünyesinde yer alan Uluslararası Kamu-Özel Sektör İşbirliği En İyi Uygulamalar Merkezi Danışma Kurulu’na Türkiye’den seçilen tek üyeyim. Amerikan Türk Cemiyeti’nin (TheAmericanTurkishSociety) Genç Cemiyet Liderleri arasında yer alıyorum. Özellikle üst yönetimlerde kadın temsiliyetini savunan ve küresel bir ağ olan Yüzde 30 Kulübü Türkiye’nin kurucuları arasında yer alıyorum. Benzer şekilde Teknolojide Kadın Derneği (Wtech), TOBB Kadın Girişimciler Kurulu ve küresel ölçekte örgütlenmiş kadın liderlerin oluşturduğu IWF’nin (International Women Forum) Türkiye yapılanması olan IWF Turkey üyesiyim.
Ayrıca Boğaziçi Üniversitesi Vakfı (BÜVAK) Mütevelli Heyeti ve WWF Türkiye Mütevelli Heyeti üyeliklerim bulunuyor. Vodafone Vakfı ve Darüşşafaka Cemiyeti Yüksek Danışma Kurulları üyeliklerim devam etmekte. Dünyanın en büyük kanser araştırma derneği MD Anderson, dünyanın en prestijli düşünce kuruluşlarından Atlantik Konseyi’nin (AtlanticCouncil) 50 kişilik Uluslararası Danışma Kurulu (International Advisory Board), OSTİM Teknik Üniversitesi Danışma Kurulu, Ankara Bilim Üniversitesi Danışma Kurulu ve BM Kalkınma Programı İstanbul Uluslararası Özel Sektör ve Kalkınma Merkezi (UNDP-IICPSD) Danışma Kurulu üyeliklerim de bulunuyor.
“Sanatın iyileştiren, mutluluk veren, bireyi ve toplumu değiştiren-dönüştüren gücüne inanıyorum.”
Türk çağdaş sanatının etkin koleksiyonerlerinden birisiniz. Ayrıca Limak Vakfı bünyesinde Limak Filarmoni Orkestrası ile ülkemiz sanat-kültür hayatına önemli bir katkıda bulunuyorsunuz. Sanata ve koleksiyonerliğe olan ilginiz nasıl gelişti ve ilerledi?
Filarmoni Orkestrası, Limak Vakfı bünyesinde gerçekleştirdiğimiz sayısız projeden bir tanesi ve bizim için çok özel. Genel sanat yönetmenliğini dünyaca ünlü tenor Murat Karahan‘ın yaptığı Limak Filarmoni Orkestrası’nı kurarken hayalimiz, müziğin bütünleştirici, birleştirici ve hatta ‘iyileştirici’ gücünü kullanarak, ülkemizin ve kültürümüzün çok sesli yapısını, ülkemizin sesleri ve sözleriyle birleştirerek insanımızla buluşturabilmekti. Bu noktadaLimak Filarmoni Orkestrası’nın ilk müzik yolculuğuna Zeki Müren ile çıkmış olması bence çok önemli ve çok değerliydi.
Aslında koleksiyonerliğe bilinçli bir şekilde ilerlemedim. Kendimi koleksiyoner olarak tanımlamayı da sevmiyorum; bu süreç benim için daha çok keyifli bir yolculuk şeklinde oldu ve halen evrilerek devam ediyor. Sanatın iyileştiren, mutluluk veren, bireyi ve toplumu değiştiren-dönüştüren gücüne inanıyorum. Sanatın paylaştıkça, katlanarak güzelleştiğine de inanıyorum.
COVID-19 salgını, dünya genelinde bugüne kadar alışık olmadığımız bir tablo yarattı. Pandemi koşulları en çok çalışan kadınları etkiledi. Evden iş yapma süreçlerinde annelik, ev işleri ve iş insanı rolleri çakıştı. Bu süreci hem kadın, hem de bir iş insanı olarak değerlendirebilir misiniz?
Uluslararası araştırmalar bunu ortaya koyuyor: BM Kadın Birimi tarafından yürütülen ve geçen yıl Ağustos ayında yayınlanan bir rapora göre, pandeminin başlangıcından bu yana kadınların %78’i ev işi yüklerinin arttığını belirtiyor. Bu çerçeveden kadınların iş gücüne katılımı penceresinden baktığımda, daha dikkatli olunması gereken bir dönemdeyiz diyebilirim. Bu yıl Dünya Ekonomik Forumu’nun (WEF) bir zirvesinde konuşmacıydım. Orada bir panelist güzel bir değerlendirme yaptı: Covid-19 sonrasında ofisleri ‘erkeklerin gideceği yer’ olarak nitelendirdi. Pandemi hepimizin hayatını değiştirdi. Ancak pandemi sonrası dönemde kadınların işe ve ofise geri dönüşünde bir azalma bekleniyor. Bu da elbette az önce bahsettiğim uçurumu artıracak. Dolayısıyla daha dikkatli ve temkinli olmamız gereken bir döneme giriyoruz.
Yorum Yazınİçerik hakkında ki düşüncelerinizi paylaşabilirsiniz.